1861 yılında bir keşif grubu Çorum Boğazkale'de bulunan bir yazılı kayanın fotoğraflarını çekerler. 1893’e kadar buradaki gizli çalışmalar o dönemin konjonktürü içerisinde sürer. Gizli diyoruz ama, aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun arkeolojiye önem vermemesi nedeniyle, kafir ve gavur taşları diye nitelendirdikleri için birçok arkeolojik eserin yağmalanmasına da göz yumulmuş olması başlı başına bir muammadır.
1882’de Bergama’dan bir grup din adamı ile beraber Bergama hafiri olan Carl Humann, Boğazköy’e gelmiş ve mevcut araştırmaların dışında ayrı kazı ve inceleme çalışmaları başlatmıştır.
1893 yılında ilk kazılar yapılır ve ilk tabletler çıkar. Çok enteresan bir şekilde burası bütün dünyanın ilgi odağı haline gelir.
Çorum Boğazkale'de bulunan bu yeni medeniyetin İncil, Tevrat ve eski kayıtlarda geçen Tyrani Hatti , Hattuşaş ve Hitit medeniyeti olduğu, üstelik de Boğazkale'nin başkent olduğu anlaşılmıştır.
Artık tarih kitapları güncellemenin eşiğine gelmiş ve eski çağda 4. bir imparatorluk olduğundan söz edilmeye başlanmıştır.
1907 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsünden Yahudi asıllı Henry Cole ve Erich Cushman ve beraberlerindeki büyük finansörlerle birlikte büyük bir heyecanla buradaki kazılara iştirak etmiştir.
Münferit bir olay
Bu esnada bölge eşrafından Ziya Bey bulduğu bir tableti cebine koyarak Çorum’dan İstanbul’a getirir, İstanbul’da Theodor Makridi Bey’e bu tableti gösterir. Theodor Makridi ise bu tableti başta hahamlar olmak üzere Hristiyan din adamlarına gösterir.
Bu sırada Boğazkale yani Hattuşa’da ise gizemli cinayetler ve tuhaf olaylar vuku bulmuş, Osmanlıca belgelerde ise bu olaylar rapor edilmiş durumdadır. Hattuşa artık gizemli tarikatlar, Yahudi ve Hristiyan din adamları arasında gerçekleşen bir savaş nedeni haline gelmiştir. Zaman zaman uzlaşmış, zaman zaman Osmanlı idaresine birbirlerini ispiyonlamışlardır.
Hugo Winckler beraberinde Avusturyalı dil bilimci ve aynı zamanda bir telsiz operatörü olan Grozny tarafından oluşturulan bir ekip ilk okunan tabletleri ifşa eder. Tablette şu yazılıdır:
Ekmek yiyeceksiniz sonra su içeceksiniz.
I. Dünya Savaşının patlak vermesi, görünüşte bu kazıları durdursa da aslında araştırmalar tüm hızıyla sürmüştür. Kimisi rapor edilmiş, kimisi de gizli kalmış ve 1939 yılına kadar kazılar aralıksız sürmüştür.
Binlerce buluntu yurtdışına kaçırılmış, çeşitli müzelerde sergilenmiştir. Günümüze kadar Türk Hükümetlerince istenilen parçaların çok az bir kısmı geri getirttirilmiştir.
II. Dünya Savaşında da kazılara ara verilmiş gibi yapılıp sürdürülmüştür. Bulunan tabletlerde en önemli bilgiler arasında; Hititlilerle 2. Ramses arasında olan savaşta aslında Hititlerin savaşı kazandığıdır. Oysa o güne kadar Mısır’ın palavracı firavunu 2. Ramses, Mısır’da birçok anıta hiyerogliflerle Hititleri yendiği sahneleri betimletmiş ve yazdırmıştı.
Bu 1900’lere kadar tarih kitaplarında böyle okutulmuştur. Tabii ki çıkan birçok tablet başka gerçekleri de ifşa etmiştir. Ancak sorun buradadır. Bu gerçekler ya farklı yorumlanmış ya da üzeri örtülerek geçiştirilmiştir. Bugün ise helen mevsimsel kazılar devam etmekte ve birçok tipik klasik yorumlamalarla geçiştirilmektedir.
Şimdi farklı yönlerden Hitit ve Hattuşa bilgilerini ele alalım.
Hititlileri, Hatti’lere bağlayan en belirgin özellikler
Ramses tarihini ve hiyerogliflerini araştırırsanız yüzlercesine ulaşabilirsiniz.
Peki ama neden Yahudi ve Hristiyan din adamları geçmişte birbirine girmiştir? Yahudi tarafının ağır basmasıyla inisiyatif bugün de Musevilerde bulunmaktadır? Hitit tarihi ile ilgili bir çekinceleri mı vardır?
Tevrat Yaratılış 23, uzun uzun Hititlerden bahsetmektedir fakat asıl püf noktası 👇
Hz. İbrahim (Hz. İsmail'in babası / Kurban hadisesinden hatırlayacaksınız.), Hitit’in başkentinde bulunmaktadır, çünkü önemli bir kişidir. Sümer, Mısır dahil olmak üzere medeniyetlerin başkentlerinde bulunmuş, kral ve yöneticileriyle muhatap olmuştur.
Yaratılış 23’ün kısaltılmış hali 👇
dikkat edilirse Hz. İbrahim’in Hititler tarafından da sayılan önemli bir kişi olduğu görülmektedir ve eşi Sara’nın bu topraklarda konukken vefatı nedeniyle buraya gömülmüş olması önem taşımaktadır.
Eşi Sara için bir mezar yaptırmak isteyen Hz. İbrahim bir tarla satın almak istiyor. Hitit’in önde gelenleri bu toprağı size bağışlarız diyor ve sonunda da seremonik bir anlaşma mühürlenerek gerçekleşiyor. Buradan anlayacağımız üzere Sara’nın mezarı Hitit topraklarında ve başkentindedir.
Hattuşaş müzesinde bulunan ve zaman zaman diğer müzelerde de sergilenen bu tablet üzerinde tarihi mevcuttur. Arka yüzü, ön yüzü ve Arazi Bağış Belgesi-Kil başlığı altında sergilenmektedir.
O zaman asıl soru şu olabilir mi? Bu belgelerin çevirileri olmasına rağmen neden anlatılmamaktadır?
Katkılarından dolayı Eski Çağ Tarihi Uzmanı Sn. Bahtiyar AYDIN'a teşekkür ederiz. Twitter @Saka_larr
Hz. İsmail A.S |
İki Basamaklı Doğal Sayılar |
Ay'ın Evreleri Resimli Olarak Anlatım |
Astigmat / Astigmatizma |
Deprem Çantasında Neler Olmalı? |
Gestalt Kuramı |
Protista Alemi |
Atom ve Periyodik Sistem |
Elektroliz Nedir? |
Davranışımı Gör Duygumu Anla |
Solunum Sistemi |
Çocuk ve Ergenlerde Psikolojik Sağlamlık |
William Shakespeare Kimdir? |
Miyop Nedir? |
Ergenlik Dönemi Psikolojisi |
Çocuğun Sanatsal Gelişim Basamakları |
Çocuklarda Duygu Düzenleme |
Valide Bad Termal |